Devlet Kürtleri vatandaşlıktan çıkarttı


”Şu anda Türkiye’de Kürtlerin seçme ve seçilme hakkı-özgürlüğü yoktur. Aslında Kürtler, vatandaşlıktan çıkarılmış durumdadır. Kimse bunu tartışmıyor ama gerçek budur. Kürtler, Türkiye vatandaşlığından çıkarılmışlardır. Vatandaşlığın temel şartlarından biri seçme ve seçilme hakkıdır. Bu hak Kürtlerin elinden alınmıştır. Seçenler ve seçilenler cezalandırılmış, iradeleri gasp edilmiş, zindanlara doldurulmuştur.”

Soykırımcı faşizme karşı en büyük mücadelenin ana dil mücadelesi olduğunu belirten KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, Kürdistan özgürlük mücadelesinin özünün de ana dil ve kimlik mücadelesi olduğunu söyledi. Kürtlerin, farklı etnik ve kültürel toplulukların, inkarına-imhasına dayanan tekçi Türk ulus devlet sisteminin, sürekli olarak faşizm ürettiğini; bunun da tüm adaletsizliklerin, hukuksuzlukların ve ahlaksızlıkların ana kaynağı olduğunu vurgulayan Hozat, Türkiye’nin temel sorununun demokratik muhalefet, birleşik toplumsal mücadele sorunu olduğunu kaydetti. AKP-MHP faşist kliği bundan güç alarak ayakta kaldığını belirten Hozat, ‘’faşizm; tutarlı, ilkeli, kararlı, cesur ve sağlam bir duruşla, birlik ve ittifak içinde topyekün bir direnişle yenilgiye uğratılır… Demokrasi ittifakı, anti faşist tüm kesimleri içerisine alarak muazzam bir gelişme sağlayabilir. Bunun imkanı gerçekten vardır. Demokrasi, özgürlük, adalet ve hukuk ortak paydası bu ittifakı kurmaya gerçekten yeterlidir” dedi.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, ANF’nin sorularını yanıtladı. İki bölüm halindeki söyleşinin ilk bölümü şöyle:

Öncelikle son yaşanan depremle başlamak istiyoruz. Elazığ merkezli 6.8 şiddetinde büyük bir deprem yaşandı ve ağır bir yıkım oldu. Devletin, deprem öncesi ve sırasındaki tavrı sorgulanıyor. Felaketin faturası konusunda hükümetlerin payı yok mu?
Elazığ depreminde yaşamını yitiren insanlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine ve yakınlarına başsağlığı diliyorum. Yaralılara da acil şifalar diliyorum. Bu depremde de diğer depremlerde olduğu gibi gaspçı, talancı ve rantçı iktidarın yol açtığı çürük yapılaşmalardan, zamanında alınmayan tedbirlerden kaynaklı büyük bir yıkım, çok ağır can ve mal kayıpları yaşandı. Depremin neden olduğu acıları ve travmaları ise sözcüklerle ifade etmek zordur. Halkımız depremde zarar gören ve etkilenen insanlarla büyük bir dayanışma ve yardımlaşma içerisinde olmalıdır. Bu konuda ilk günden büyük bir duyarlılık içerisinde olunduğuna inanıyoruz.
Faşist iktidar, halkın vergileriyle kendisine bin odalı saraylar, köşkler yaparken ve tecavüzcü çete ordusunu beslerken halkın yaşadığı evleri ve binaları da mezar haline getiriyor. Gasp ve talan siyaseti, halkı ölümün kıyısında yaşamaya mahkum ediyor. Faşist iktidar, depremin hemen ardından halkın acılarını hiçe sayarak kendisine yakışır biçimde gasp ve rant politikalarını devreye koydu. İlk günden acı çeken insanlara iktidarın rant kapısı TOKİ’yi çözüm olarak sunmaktan utanmadı. Yıkımı kader deyip Allah’a havale ederek suçunu ve hırsızlığını gizleme çabasına girdi. Bu faşist iktidardan bunu hesabı sorulacaktır.

15 Şubat 1999’da dayatılan Uluslararası Komplo’nun yıl dönümüne yaklaşıyoruz. Komplonun 22. yılında tecridin kaldırılması ve Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgürleştirilmesi konusunda halklarımıza ve demokrasi güçlerine ne gibi görevler düşüyor?
22. yıl dönümü yaklaşırken komplocuları nefretle kınıyorum. Gerillanın, zindandaki devrimci tutsakların, yurtsever yiğit halkımızın ve dostlarımızın süreklileşen büyük direnişi sonucu komplo başarıya ulaşmadı, pratikleştiği koşullar içerisinde boşa çıkarıldı. 22 yıldır komplo halen devam ediyorsa bunun nedeni 15 Şubat 1999’da başarıya ulaşmadığı içindir. 15 Şubat, Kürdistan ve insanlık tarihinde kara bir gündür, hep kara bir gün olarak hafızalarda kalacak ve nefretle anılacaktır.
Komplo, 22 yıldır İmralı tecridiyle devam ediyor. Komplocular amacından vazgeçmiş değiller. Komplonun başını çeken güçler, Türk devletinin soykırım planlarına destek vererek 22 yıldır Önder Apo’ya tecrit uyguluyor. Önder Apo üzerindeki tecrit, Kürt halkına karşı yürütülen soykırım planının bir sonucudur. Kürt halkına soykırım planından vazgeçilmediği için Önder Apo’ya tecrit uygulanıyor. Tecrit bir soykırım politikasıdır. Önder Apo üzerinde uygulanan tecrit, Kürt halkı üzerinde soykırım hukuku olarak pratikleşiyor. İmralı tecrit sistemi, Türk devletinin de içinde yer aldığı devletlerarası bir konsepttir. Komplonun başını çeken güçler, 22 yıldır tecrit sisteminin sürdürülmesinde de etkili rol oynuyor. Tecride karşı mücadele bir insanlık görevidir. İnsanca, onurluca ve özgürce yaşamak isteyen herkes tecride karşı mücadele etmelidir. Tecride karşı mücadele insan olmanın ölçütüdür.
Türkiye’de özellikle son 22 yıldır yaşanan bütün adaletsizliklerin, hukuksuzlukların, baskıların ve her türlü işkencenin, faşizmin nedeni İmralı’da uygulanan tecrittir. İmralı tecridine sessiz kalındığı sürece Türkiye’de faşizm hükmünü sürdürmeye devam edecektir. Tecride karşı mücadele, soykırım rejimine karşı mücadeledir. Demek ki tecride karşı mücadele, herkesin kendi insanlık değerlerine sahip çıkma mücadelesidir. Bu açıdan anti faşist olan her birey, örgüt, kurum, çevre, topluluk, grup bu mücadeleye en güçlü şekilde katılmalıdır. Devletlerarası komplonun 22. yıl dönümünde halkımız, dostları, kadınlar, demokrasi ve özgürlük yanlısı tüm güçler, ‘soykırımcı-işgalci faşizmi yıkma, Önder Apo’yu özgürleştirme, Ortadoğu’yu demokratikleştirme mücadelesi’ anlayışıyla ayağa kalkmalı ve geleceğine sahip çıkmalıdır.

AKP-MHP faşizminin Bakurê Kürdistan üzerindeki bu yoğunlaşmış baskı terörünü siz nasıl ele alıyorsunuz, bunun kırılması için neler yapılmalı?
Aslında AKP-MHP faşist iktidarının hiçbir meşruiyeti kalmamıştır. Ciddi bir erime sürecine girmiştir. 31 Mart ve 23 Haziran yerel seçimleri bu gerçeği çok açık bir şekilde ortaya koydu. AKP-MHP faşist iktidarı ayakta kalmak için halkın demokratik iradesini hiçe sayarak baskıyı arttırıp soykırım saldırılarına hız verdi. Savaşla ayakta kalan faşist bir iktidar gerçeği vardır. Ülke içinde ve dışında halklarla savaş halindedir. Varlığını tamamen soykırım, katliam ve işgal politikalarına bağlamış bu alçak zihniyet, sağa sola saldırıp duruyor. Bu soykırımcı iktidar, yeminli Kürt düşmanıdır. Varlığını Kürtlerin soykırımına bağlamış hastalıklı bir zihniyete sahiptir. Kültürel soykırımı, yeni araç ve yöntemlerle derinleştiriyor. İki-üç kişi bir araya geldiğinde müthiş bir korkuya ve paniğe kapılıp saldırıyor, tutukluyor. Halkın seçtiği insanları görevden alıp cezalandırıyor; halkın kurumlarını işgal ediyor.
Halkın seçme iradesinden korkuyor. Bu öyle Kürt düşmanı bir zihniyet ki; Kürtlerin iradesini kırmak için seçme ve seçilme hakkını, özgürlüğünü bile ortadan kaldırdı. Şu anda Türkiye’de Kürtlerin seçme ve seçilme hakkı-özgürlüğü yoktur. Aslında Kürtler, vatandaşlıktan çıkarılmış durumdadır. Kimse bunu tartışmıyor ama gerçek budur. Kürtler, Türkiye vatandaşlığından çıkarılmışlardır. Vatandaşlığın temel şartlarından biri seçme ve seçilme hakkıdır. Bu hak Kürtlerin elinden alınmıştır. Seçenler ve seçilenler cezalandırılmış, iradeleri gasp edilmiş, zindanlara doldurulmuştur.
AKP-MHP iktidarı, bir kontrgerilla koalisyonudur. Gladionun ittifak gücüdür. Amacı da Kürtlere yüzyıldır uygulanan soykırım planını sonuca götürmektir. İçte savaş, dışta savaş ve katliamlar üzerinden varlığını sürdürmeye çalışan bu savaş kliği, cumhuriyet tarihinin en tehlikeli faşist iktidarıdır. Dış güçler, bu savaş kliğini Ortadoğu’daki çıkarları açısından kullanışlı buldukları için destek verip ayakta tutuyor. Türkiye’de güçlü bir siyasi ve toplumsal muhalefetin olmaması da bu kliğe can suyu oluyor. Yoksa gerçekten AKP-MHP iktidarının hiçbir meşruiyeti kalmadı. Güçlü bir siyasi ve toplumsal mücadele verilebilse yerle bir olacak durumdadır.
Türkiye’nin temel sorunu demokratik muhalefet, birleşik toplumsal mücadele sorunudur. AKP-MHP faşist kliği bundan güç alarak ayakta kalıyor. Kürt düşmanlığı üzerinden milliyetçiliği tahrik ederek, ömrünü uzatıyor. Bu yapı Türk’e de İslamiyet’e de düşmandır. Önder Apo’nun ifade ettiği gibi ‘‘Kürt’ün soykırımı üzerinden Türklük var olamaz.’’ Bu anlayış Türk halkına karşı da düşmanca bir tutumdur. MHP, kontrgerillanın siyasi ayağı olarak kurulmuş, kurulduğundan bu yana Kürtlerin, Türklerin ve Anadolu halklarının düşmanlığını yaparak, toplumu zehirleyerek kendisini yaşatmaya çalışan vampir ruhlu vahşi bir örgüttür. AKP de MHP gibi kontra bir yapıya dönüşmüştür. Bu iki kontra yapının ittifakı, Türkiye Cumhuriyet tarihinin başına gelmiş en büyük komplodur. Türk halkı başta olmak üzere tüm Türkiye halklarının bu kontra faşist iktidara karşı topyekün bir mücadele vermesi gerekiyor. Bu kontra iktidara karşı mücadele sadece Kürtlerin ve demokrasi güçlerinin sorunu olamaz. Tüm Türkiye halklarının sorunudur. Yurtsever olduğunu söyleyen herkes bu mücadeleye katılmalıdır.
Bu durumda Türkiye’de en acil görev anti faşist tüm kesimlerin bir araya gelerek AKP-MHP faşizmine karşı mücadeleyi yükseltmesidir. Bu bir gün dahi ertelenemez önemde bir görevdir. AKP-MHP faşizmine karşı mücadeleye engel oluşturan, toplumsal mücadeleyi pasifize eden güçlere karşı da tutum almak gerekiyor. CHP, şimdiye kadar bu tarz bir rolün sahibi oldu. Faşist iktidar en sıkıştığı dönemde CHP imdadına yetişti, düşmekte olan bu faşist iktidarı ayağa kaldırdı. Toplumsal direnişin önünü kesti. Türkiye toplumunun önemli bir kesiminde mücadele reflekslerini öldürdü. CHP, bu uğursuz rolünden vazgeçmelidir. Vazgeçmezse şayet bu faşist güruh CHP’yi de tasfiye edecektir. Faşizm; mücadelesizlikle, iktidara itaat etmekle, uzlaşmaya çalışmakla, el sıkmakla yenilgiye uğratılamaz. Faşizm; tutarlı, ilkeli, kararlı, cesur ve sağlam bir duruşla, birlik ve ittifak içinde topyekün bir direnişle yenilgiye uğratılır.

Türkiye’de muhalif güçler ve demokratik ittifak nasıl bir politika izlemeli ki AKP-MHP faşist ittifakı geriletilip Türkiye’de demokrasi geliştirilebilsin?
Türkiye’de muhalefet, neye muhalefet edeceğini iyi bilmeli ve önceliklerini ona göre belirlemelidir. Türkiye’de temel sorun demokrasi ve özgürlük sorunudur. Bu durumda muhalefetin yapması gereken demokrasi, özgürlükler, adalet ve hukuk paydasında buluşarak AKP-MHP faşizmine karşı ortak mücadele vermektir. Faşizme karşı birlik olmaktır. Faşist iktidarın muhalefeti parçalayan ve zayıflatan oyunlarına gelmeyerek faşizme karşı ortak dayanışmayı büyütmektir. Kuzey-Doğu Suriye savaş teskeresine onay verip Libya teskeresine karşı çıkmak, muhalefet yapmak değildir. Kürtlere soykırım politikalarına evet deyip saldırı kendisine döndüğünde ağlayıp sızlamak muhalefet değildir. Muhalefet her tür faşist politikaya karşı çıkmaktır. Alternatif çözüm, demokratik siyaset geliştirebilmektir. Halkların demokratik birliğini savunmaktır. Kadınların özgürlük mücadelesine destek vermektir. İmralı tecridi başta olmak üzere devrimci, siyasi tutsaklar üzerindeki baskıyı reddetmektir.
ANF/BEHDİNAN

Ulusal birlik en stratejik çalışmadır

Ulusal birlik çalışmaları bölgede yaşanan siyasi konjonktürü dikkate aldığımızda halkımızın özgür geleceği açısından en stratejik ve en acil çalışmaların başında geliyor. Son aylarda Bakurê Kurdistan’da bu yönlü oldukça değerli çalışmalar yapıldı, yapılıyor. Bakurê Kurdistan, özgürlük ve demokrasi mücadelesinin merkezidir. Burada ulusal birlik konusunda atılan her bir adım diğer parçaları da pozitif etkiliyor, halkımızda umut ve heyecan yaratıyor. Halkımız açısından ulusal birlik, ekmek ve sudan daha çok gereklidir. Halkımızın varlığı ve özgürce yaşamı ulusal birliğine bağlıdır. Halkımız 21. yüzyılı da artık öz yönetiminden, siyasi statüden yoksun bir şekilde köle olarak yaşamayacaktır. Halkımız, kimliksiz, özgürlüksüz ve statüsüz bir yaşamı asla kabul etmeyecektir. Bunun için ulusal birliğini sağlamak zorundadır. Ulusal birliğin bir halk olarak var olmakla, özgür yaşamakla ilişkisi giderek daha iyi kavranıyor. Bu iyi bir gelişmedir. Ulusal bilinç yükseldikçe ulusal birlik talebi de aynı oranda artıyor. Halkımız dört parça Kürdistan’da ve ülke dışında ulusal birliğin sağlanması için bütün Kürt partilerine baskı uygulamak için ayağa kalkmalı, her yerde eylem yapmalı, çağrılarda bulunmalıdır. Ulusal birliğe gelmeyen parti ve örgütleri açıktan eleştirmeli ve hesap sormalıdır. Ulusal birliğe neden gelmediklerine dair izah istemelidir. Tarih, gerçekten biz Kürtlere birlik olmayı emrediyor. Kader tayin edici bu süreçte, bu zorunludur, görevdir, tarihin ve halkımızın yüce emridir.

Kürtçeye konuşmayana sosyal tecrit uygulamalıdır

Kürt dili ve kültürü büyük bir asimilasyon altında. Kürdistan’da yüzyıldır korkunç bir kültürel soykırım uygulanıyor. Kürdistan’da esas soykırım kültürel boyutludur. Bir halk, zaten kültürel soykırıma uğradı mı ve bu soykırım politikalarından sonuç alındı mı o halk bitmiş demektir. Kürdistan’da bir yüzyıldır yapılan budur. Bu açıdan dil ve kültür üzerine yürütülen her tür çalışma yüksek değere sahiptir. Seferberlik halinde bu çalışmaları geliştirmek gerekiyor. Halkımız her yerde anadilini konuşmalı, çocuklarına öğretmelidir. Kürdistan’da ve Türkiye metropollerinde yaşayan halkımız içerisinde oto asimilasyon da çok fazladır. Halkımız kendi anadilinde konuşmayanı ayıplamalı, anadilini öğrenmeye ve konuşmaya teşvik etmelidir. Mahalle baskısı da önemlidir. Evet halkımız ana dilini konuşmayana ve öğrenmeyene, çocuklarına öğretmeyene mahalle baskısı kurmalıdır. Sosyal tecrit uygulamalıdır. Böyle davranmak ayıp değildir, asimilasyonu normalleştirmek ve meşrulaştırmak ayıptır.
Soykırımcı faşizme karşı en büyük mücadele ana dil mücadelesidir. Kürdistan özgürlük mücadelesinin özü de ana dil, kimlik mücadelesidir. Kaldı ki Kürtçe öğrenmek için artık çok sayıda materyal ve külliyat da oluşmuş bulunmaktadır. Herkes rahatlıkla Kürtçeyi öğrenebilir, öğretebilir ve geliştirebilir.

Ulusal birlik en stratejik çalışmadır

Ulusal birlik çalışmaları bölgede yaşanan siyasi konjonktürü dikkate aldığımızda halkımızın özgür geleceği açısından en stratejik ve en acil çalışmaların başında geliyor. Son aylarda Bakurê Kurdistan’da bu yönlü oldukça değerli çalışmalar yapıldı, yapılıyor. Bakurê Kurdistan, özgürlük ve demokrasi mücadelesinin merkezidir. Burada ulusal birlik konusunda atılan her bir adım diğer parçaları da pozitif etkiliyor, halkımızda umut ve heyecan yaratıyor. Halkımız açısından ulusal birlik, ekmek ve sudan daha çok gereklidir. Halkımızın varlığı ve özgürce yaşamı ulusal birliğine bağlıdır. Halkımız 21. yüzyılı da artık öz yönetiminden, siyasi statüden yoksun bir şekilde köle olarak yaşamayacaktır. Halkımız, kimliksiz, özgürlüksüz ve statüsüz bir yaşamı asla kabul etmeyecektir. Bunun için ulusal birliğini sağlamak zorundadır. Ulusal birliğin bir halk olarak var olmakla, özgür yaşamakla ilişkisi giderek daha iyi kavranıyor. Bu iyi bir gelişmedir. Ulusal bilinç yükseldikçe ulusal birlik talebi de aynı oranda artıyor. Halkımız dört parça Kürdistan’da ve ülke dışında ulusal birliğin sağlanması için bütün Kürt partilerine baskı uygulamak için ayağa kalkmalı, her yerde eylem yapmalı, çağrılarda bulunmalıdır. Ulusal birliğe gelmeyen parti ve örgütleri açıktan eleştirmeli ve hesap sormalıdır. Ulusal birliğe neden gelmediklerine dair izah istemelidir. Tarih, gerçekten biz Kürtlere birlik olmayı emrediyor. Kader tayin edici bu süreçte, bu zorunludur, görevdir, tarihin ve halkımızın yüce emridir.

Dersim düşürülmeye çalışılıyor

Toplum ahlaksızlığa alıştırılmaya çalışılıyor. Bir toplum ahlaksızlığa alıştı mı o toplum yozlaşır, toplum olma vasfını yitirir ve iktidar istediği gibi o toplumu kullanıp yönetir. Yapılan budur. Kürdistan’da bu politika daha katmerli bir biçimde soykırım politikasının bir parçası olarak uygulanıyor. Kürdistan’da kadına, gençliğe, çocuğa saldırıları asla Kürtler üzerindeki soykırım politikasından bağımsız ele almamak gerekiyor. Dikkat edilirse Kürdistan genelinde tecavüz, fuhuş, uyuşturucu ve ajanlaştırma faaliyetleri Özel Harp Dairesi yönetiminde sistematik bir biçimde özenle geliştiriliyor. Özel savaş merkezleri Kürdistan’da askeri, polisi, memuru, imamı, birer tecavüzcü olarak yetiştiriyor ve görevlendiriyor. Kürdistan’da düşürdüğü kadını ve erkeği yozlaşmayı topluma yaymak için kullanıyor. Kürdistan’ın bir yerinde bir tecavüz olayı yaşandığında tüm Kürdistan ayağa kalkmalıdır. Bu, tüm Kürtlerin onuruna, varlığına ve özgürlüğüne yapılan alçakça bir saldırıdır. Bu saldırılara sessiz kalınamaz. Adeta kıyamet koparılmalıdır. Bu tür saldırılar en büyük isyan ve ayaklanma gerekçesidir.
Dersim’in Kürdistan tarihinde özel bir yeri ve önemi var. Dersim, toplumsal direnişin, geleneksel doğal toplum kültürünün kök saldığı kadim bir coğrafyadır. Kürtlüğün ve Alevi inanç kültürünün halen büyük oranda en doğal ve özüne uygun yaşandığı yerdir. Bu kültürü ve tarihi ortadan kaldırmak için gerçekleştirilen 1938 Dersim Tertelesi bile bu direnişçi, doğal toplum kültür geleneğini tam olarak yok edemedi. Dersim’in toplumsal direniş damarları güçlüdür, soykırımdan sonra da tüm devrimci, direnişçi hareketlere kucak açmış, mekan olmuştur. Mazlum Doğan ve Sakine Cansız yoldaşlar gibi çok sayıda büyük devrimciyi bağrından çıkarmıştır. Dersimin direnişçi kültürü, devrimci hareketlere ve direnen halklara her zaman ilham kaynağı olmuştur. Bundan kaynaklı soykırımcı faşist Türk devletinin Dersim’e karşı sürekli bir özel savaş politikası olmuştur. Pertek’te yaşanan çocuk tecavüzleri, Dersim Tertelesi’nin bir devamıdır. Bir devlet politikasıdır. Tecavüzleri yapan, yaptıran devletin kendisidir. Eğitilmiş, örgütlendirilmiş birçok özel savaş çetesiyle, toplumu yozlaştırmak, temel değerlerinden koparmak için 24 saat çalışıyor. Dersim’de görev yapan askerler, polisler ve devlet memurları, özel savaş merkezlerine bağlı çalışıyor; toplumu çürütmek, toplumsallığı dağıtmak için tecavüzü, fuhuşu, uyuşturucu ve ajanlaştırmayı geliştiriyor.
Pertek’te devletin örgütlediği asker, polis ve ajan çeteler tarafından bu tecavüzler yapılıyor. Buna karşı Pertek’te halkın belli düzeyde tepkisi gelişti. Protesto yürüyüşünde konuşan Pertekli bir kadın, devletin tecavüzcüye en ağır cezayı vermesini istedi. Tabii üzülerek izledim. Bu düzeyde bir gaflet ve düşman gerçeğinden uzak bir yaklaşım olabilir mi, dedim. Zaten devletin kendisi tecavüzcüdür. Fail, devletin kendisidir. Bu tecavüzleri devlet yapıyor, yaptırıyor. Tecavüzü yapandan, yaptırandan sen nasıl adalet beklersin? Halkımız düşmanını iyi tanımalıdır; Dersim Tertelesi’ni yapan bu devlettir, İttihat Terakki zihniyetidir ve bugün de iktidarda Türkiye’yi yönetiyor. Bugünün İttihat Terakkicileri, Dersim’e ve Kürdistan geneline Şarkı Islahat Planı’nı güncelleyerek uygulamaya çalışıyor.
Bu açıdan Pertek’te yaşanan olay duyulur duyulmaz Pertek’te ve Dersim genelinde halkımız sokakları doldurmalıydı, Kürdistan’da halkımız ayağa kalkmalıydı. Türkiye demokratik toplumu bu çirkin saldırıları her yerde protesto etmeliydi. Ne yazık ki tepkiler oldukça yetersizdi.
Gülistan Doru olayında da tepkiler zayıf kaldı, kalıyor. Dersim’de devlet odaklı kadına karşı saldırılar artıyor. Kadın yoluyla Dersim toplumu düşürülmeye ve teslim alınmaya çalışılıyor. Dersim kültürünün öznesi kadındır.
Tunceli Üniversitesi genç kızları erkekleri düşürmek için kurulan bir özel savaş merkezidir. Bu bir üniversite değildir, kırım merkezidir. Bir asimilasyon, katliam ve yozlaştırma merkezidir. Nitekim yaşanan olaylar bu yerin nasıl bir özel savaş, kırım merkezi olarak çalıştırıldığını çok açık şekilde ortaya koyuyor. Çocuk katliamları da benzer amaçla yapılıyor. Çocuk tecavüzleri birer katliamdır. Bugünün çocuğu yarının olgun bireyi ve toplumudur. Tecavüz saldırılarıyla çocukların iradesi kırılıyor, ruh sağlığını yitirmiş hastalıklı bireyler yaratılarak bunlardan katil, çete, tetikçi, tecavüzcü devşiriliyor.
Buna karşı kadınların örgütlü ve birleşik mücadelesi çok önemlidir. Parçalı ve dağınık mücadelenin etkisi zayıftır. Kadın ne kadar kendi içinde örgütlü olur, dayanışma içinde bulunur ve birleşik bir mücadele verebilirse bir o kadar sonuç alacaktır. Bu iktidar tecavüzle kadınları, çocukları, toplumu teslim almayı temel bir politika haline getirmiştir. Tecavüze uğrayan kadını tecavüzcüsüyle evlendirme ve çocuk yaşta evlilikleri geliştirme yasa çalışmaları köle kadınla, köle toplum yaratma politikalarıyla ilgilidir. AKP-MHP faşist iktidarı, kadını tamamen bir doğurma makinasına dönüştürmeye çalışıyor. Kadın köleliğinin en dip noktası budur. AKP zihniyetine göre kadın bir cinsel nesnedir. Küçük yaşta hatta mümkünse 9 yaşında evlenmeli soykırımcı faşist devlete sağlıklı asker, polis, tetikçi ve ücretli köle doğurmalıdır. Desteğiyle iktidarı yıllarca ayakta tutacak çürümüş, köle nesiller yetiştirmelidir. Tam bir Hitler zihniyeti. Hitler de aynı politikayı kadına karşı yürütmüştü.
Bu noktada kadınların yapması gereken tek şey hep birlikte kadın düşmanı faşist AKP-MHP iktidarına karşı mücadeleyi her yerde yükseltmektir. Kürdistan ve Türkiye toplumunu yanına alarak toplumsal mücadelenin öncülüğünü en güçlü bir şekilde yapmaktır. Kürdistan kadın hareketiyle Türkiye kadın hareketi, kadın düşmanı devlet ve erkek faşizmine karşı bir araya gelerek gücünü birleştirmelidir. Kürdistan ve Türkiye toplumuna öncülük ederek bu soykırımcı, işgalci, tecavüzcü faşizmi yıkmanın öznesi olmalıdır.

Yorumlar