Kimi felaketler vardır, nerede, ne zaman vuracağını
kestiremezsiniz. İşte yine beynimizi ve yüreğimizi kasıp kavuran böyle
acı dolu bir felaket yaşadık. Felaketin adı deprem, adresi Elazığ ve
Malatya çevresi…
Bazen hiçbir iletinin ve açıklamanın size yeterli
gelmediği anlar vardır. Bir fırtınaya tutulmuşçasına savrulup durur
zihinseliniz. Her sözcük kendi dar anlamını aşan bir yoğunluk kuşanır,
yazarken tıkladığınız her tuş büyük bir gürültüyle yankılanır
yüreğinizde ve cümlelerinizin sonunda siyah bir nokta olur. Cümlenizin
sonuna konan o nokta büyüyerek altında canlar bulunduran bir enkaz
boşluğuna dönüşür. Dokunduğunuz her tuş yüreğinizdeki enkaza seslenen
bir çığlık olur sanki. “Orada kimse var mıııı?”
Evet vardı. Hem enkaz altında kurtarılmayı bekleyen canlar
vardı hem de canla başla çalışanlar ve acıyı yüreğinde hisseden her
kesimden duyarlı insanlar vardı.
Kurtarma ekipleri büyük gayretlerle birçok can kurtardı. Onca acı ve burukluk içinde bir nebze sevince vesile oldular.
Ancak şurası bir gerçek ki; her türden medya ayarlarına
rağmen, “Devletin bütün olanakları seferber edildi” açıklamalarına
karşın yetersiz kalındığı da bir gerçek.
***
Böyle bir acı yaşanırken bile kimileri ırkçılığı elden
bırakmadı. Deprem felaketinden sonra, sosyal medyada; ‘Oh olsun’
türünden sesler yükseldi. Yaşanan depremde olduğu gibi, toplumun kimi
kesimlerinde zihniyet haritasında da fay hatları etkinleşip karanlık
ruhsal yapılarda enkazlar oluşturdu. Bu bir vicdan körelmesi mi, bir
akıl tutulması mı? Ne denir bilemiyorum.
Tüm insani duyarlıklarıyla yardıma koşan destek sağlayan,
üzülen, acı duyan insanları tenzih ederek söylüyorum. Böylesine
katlanılması zor, acı veren, kayıplar kadar ruhsal maliyeti yüksek bir
felaket sonrasında bile bunca öfke ve hıncın oluşmasında yıllardır
pompalanan ırkçı propagandaların etkisi var. Çünkü bu ülkede hep
düşmanlık edebiyatı yapıldı ve nefret tohumları ekildi. Başta siyasiler
olmak üzere birçok alanda tüm söylem ve argümanlar,ötekileştirme ve
kutuplaştırma üzerine kuruldu. Öyle ki deprem sonrasında da devam
ediyor. Diyarbakır’ın HDP’li Ergani İlçe Belediyesi’nin Elazığ’daki
depremzedeler için gönderdiği 2 kamyon yardım kent girişinde Elazığ
Valisi’nin emriyle kente sokulmuyor.
İki kamyon yardımın AFAD ya da Kızılay’a teslim etme önerisi de reddediliyor.
Neyse ki akıl var, yürek var… Bu ülkede her kesimden
duyarlı insanlar var ve sayıları da sanıldığı gibi az değil. Vicdanın
sahneye yansıyan yüzü gibidir onlar. Uzakları yakın kılan bir selam
gibidir onlar.
***
Geçmiş olsun dilekleri, baş sağlığı mesajları yetmiyor.
Deprem sonrasından önce asıl deprem öncesi alınması gereken önlemlerde
sınıfta kaldığımız da bir gerçek.
Bir doğa olayı olan depremlerin afete, büyük acılara
dönüşmemesinin ve dolayısıyla deprem zararlarının azaltılmasının mümkün
olduğunu belirten deprem uzmanları daha önce Elazığ’ın depremselliği ile
ilgili konferanslar verdiklerini yetkilileri ‘Elazığ ve köylerini
depreme hazırlayın’ diyerek uyardıklarını ama maalesef pek bir şey
yapılmadığını belirtiyorlar.
Bir deprem uzmanı konuşuyor: ”Arkadaşlarla birlikte
Bingöl, Elazığ, Malatya, Maraş valilik ve belediye başkanlıklarını ve bu
kentlerdeki üniversiteleri bir araya getirdim. Harita Genel
Komutanlığını da işe katarak proje hazırladım. TÜBİTAK, DPT gibi bir çok
yere başvurduk reddedildi. Halbuki her fay kuşağında depremin ergeç
geleceği biliniyor. Neden daha ortada deprem yokken oralar ele
alınmıyor?”
Olayları sağılı bir şekilde değerlendirmek ve kaydetmek
için elimizde yeterince malzememiz ve ders çıkaracak yaşanmışlıklarımız
var. Deprem kurtarma çalışmaları sırasında, o insanın içini yakan
“Sesimi duyan var mı?” seslenişini hatırlayalım. Bu seslenişi sadece
depremle sınırlandırmayalım. Hayatın her alanına taşıyalım. Zor
zamanların, kör zamanların bu çığlığını dipsiz kuyularda çözüm bekleyen
sorunlarımıza da ikame edelim.
izgorenhicri@gmail.com
Yorumlar
Yorum Gönder