Almanya Başbakanı Angela Merkel ilkin geçen ay Türkiye’nin
Kuzey Suriye işgalini meşrulaştıran sözler sarf etmişti. Aralık başı
NATO zirvesi nedeniyle Londra’da bulunan Merkel, Fransa Cumhurbaşkanı
Macron, Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ev sahibi İngiltere Başbakanı
Johnson, ayrı bir dörtlü zirve gerçekleştirmişti. Zirvenin temel iki
gündemi vardı: Kuzey Suriye/Rojava ve Libya. Alman Başbakanı, görüşmeden
sonra basına yaptığı açıklamada şu dikkat çekici cümleyi kullanmıştı:
“Suriyeli mültecilerin, güvenliği artık Türkiye ve Rusya tarafından
ortak sağlanan bölgeye gönüllü dönüşü konusu ancak Birleşmiş Milletler
Mülteciler Yüksek Komiserliği ve BM’nin katılımıyla mümkün olabilir. Bu
konuda görüşmelerimizi sürdürmek istiyoruz.”
Geçtiğimiz günlerde, Erdoğan’ın tehditleri üzerine
AB-Türkiye mülteciler anlaşmasını ‘kurtarmak’ üzere Türkiye’ye giden
Merkel, ortak basın açıklamasında konuya ilişkin düşüncelerini daha
geniş açtı: “Güvenlik bölgesi bağlamında yeniden yerleştirme konusuna
gelince, hep şunu söyledik: Bunun BM Mülteciler Yüksek Komiserliği ile
konuşulması gerekiyor. Bu konu hakkında görüşmeler yapılıyor. Ancak
kesin bir neticeye henüz ulaşılmış değil. Fakat BM Mülteciler Yüksek
Komiserliği bunun belli bir grup mülteci için – belki de o bölgeden
gelenler de dahil olmak üzere – mümkün olduğunu söylese, o zaman bunu BM
Mülteciler Yüksek Komiserliği ile birlikte destekleyebileceğimizi
düşünüyorum.”
Merkel’in bu açıklamalarından anlıyoruz ki Almanya, BM’nin
Türk devletinin Serêkaniyê ve Girê Spî’deki işgalini resmi olarak
tanıması ve hatta desteklemesi için girişimlerde bulunmaktadır.
Mültecilerin BM’nin denetimi altında işgal bölgelerine
yerleştirilmesinin anlamı budur.
Dolayısıyla Alman hükümeti açısından Suriye devlet
sınırları içerisindeki Efrîn yanı sıra Serêkaniyê ve Girê Spî’nin TC ve
onun paralı çeteleri tarafından işgal edilip, demografyasının
değiştirilmesi bir sorun teşkil etmiyor. Yeter ki BM’nin onayı olsun, şu
anda Türkiye’de veya Kuzey Suriye’nin başka bölgelerinde – örneğin
İdlib’de – bulunan Suriyeliler ve İslamcıların buraya yerleştirilmesi
için maddi destek sunmaya bile hazır.
BM, Almanya’nın girişimleri sonucu Serêkaniyêli ve Girê
Spîli olmayan Suriyelilerin, hatta Uygur İslamcıların veya Iraklı
Türkmenlerin buraya yerleştirilmesini onayladığı ve desteklediği andan
itibaren TC’nin işgalini resmen meşrulaştırmış olacaktır. Dolayısıyla
işgalin ve etnik temizliğin bizzat tarafı olmuş olacaktır. BM’nin kalan
azcık inandırıcılığı da böylece ortadan kalkmış olacaktır.
Almanya, Avrupa ülkeleri arasında en fazla Suriyeli
mülteciye sahip ülkedir. Bir milyona yakın mültecinin çeyreğinin
Kürtlerden oluştuğu tahmin ediliyor. Alman hükümeti, Suriye ve
Rojava’daki savaş ve işgale karşı demokratik bir çözümü destekleyeceği
yerde işgalcileri ve çeteleri desteklediğinde sınırları içerisinde
yaşayan mültecilerin sayısı azalmış olmuyor. Tersine, işgalci Erdoğan
rejimine sunulan destek üzerinden daha fazla insanın Rojava ve Kuzey
Suriye’de mültecileşmesine sebep olunuyor.
Almanya hükümetinin bu konudaki hesapları ve siyaseti hem
kirli hem mide bulandırıcı. Şimdi mühim olan, TC’nin işgal saldırılarına
karşı duran Almanya toplumunun, burada yaşayan ve ülkelerine dönmek
isteyen Rojavalı ve Suriyeli mülteciler ile zafer yıldönümünü geride
bıraktığımız Kobanê direnişinden bu yana Rojava ile dayanışma gösteren
kesimlerin bu kirli siyaseti teşhir etmesidir. Hatta teşhir ile
kalınmayıp, BM’nin TC’nin Kuzey Suriye’deki işgalini meşrulaştıracak
herhangi bir karar alması önlenmeli. Ki BM işgalin altına imzasını
attığı anda kendi bitişini de ilan etmiş olacaktır.
Yorumlar
Yorum Gönder