Ava NEŞE KALP
Erdoğan “yirmi yıl boyunca ne yaptınız?” sorusuna,
“depremi durduramayız” diye yanıtlamış, 20 yıldır kesilen deprem
vergilerini soran sanatçıya ise jet hızıyla soruşturma açılmış.
İşine geldiğinde aptala yatan, işine geldiğinde diğer
insanları aptal yerine koyan bir iktidar ile aptal yerine konmayı da
işine geldiği için kabul eden, fırsatı geldiğinde aynı aptala ve uyanığa
yatma haline bürünen azımsanmayacak kadar büyük bir kitle, için için bu
devleti kemiriyor.
Türk devleti, kurulduğu an itibariyle aldatma ve hile ile
işe başladığı için, nasıl başlamış ise öyle kalmaya mahkum kılınmış ve
bu anlamıyla sonunun nereye varacağı bilinmeyen bir mecraya doğru
hızlıca ilerlemektedir.
Başta Kürtler olmak üzere, bu topraklarda hak sahibi olan
tüm halklara ait ne varsa hile ve hurda ile devşirdiği güruha hibe
ederek varlığını sürdürmeye çalışmaktadır. Bu yanıyla kendilerini
başkalarına ait mal ve mülk ile semirten parazit ve ahlaki açıdan çökmüş
devasa bir kitle var. “Elazığ Kürt mü?” Google sorgusu bunun en önemli
kanıtı. Bu kitlenin temsilini ise devletin paramiliter gücü olan ülkücü
mafya yapmaktadır.
Ülkücü mafyanın özellikle devlet ihaleleri ile
beslendiğini bu ülkede herkes bilir. Yani devleti kontrol eden mafyatik
güç (Ergenekon, ve şimdi AKP mesela), aslında bu yolla halka ait olanı
aşama aşama gasp etmektedir. Türkiye sağı ister seküler olsun, ister
dindar -çok küçük bir grup birey hariç- korkunç bir soygun ve yağma kültüründen beslenmektedir. Devlete tapınmalarının ana sebebi işte budur.
Solun ve Kürtlerin bu alana yaklaştırılmamasının ana
sebebi de parazit gibi sırtına yapıştıkları bu alanın ellerinden alınma
korkusudur. Yoksa sağın ne devlet savunması, ne de gerçek anlamda
kurallarına saygılı oldukları bir gerçek devlet sevgisi vardır. Bu kadar
dikkat kesilmelerinin anlamı cihat ve göçebe akıncılığını
harmanladıkları bu yağma kültürüdür. Deprem ile birlikte ortaya saçılan
korkunç hırsızlık ve talan haline dair olan sessizliğin nedeni de işte
bu yağma kültürünün normal görülmesidir.
Deprem ile ilgili yapılan çalışmalarda, önceki yıllarda
ağır hasar gören evler için 3500 TL gibi bir para ödeyerek halkı
aldatmışlardır. Özellikle konuyla ilgili bilgisi olmadığı için
köylülerin arkasına düşemediği ve bilgi sahibi olan devlet
görevlilerinin ise bu bilgiyi vermekten imtina etmesi nedeniyle
ağırlaşan bir deprem faturası vardır.
Deprem durdurulmaz ama ölüm ve yıkım durdurulabilir.
Hasarlı ya da hasarsız depreme dayanıksız evlere nasıl bir güçlendirme
yapılması gerektiği, nasıl bir malzemenin kullanılacağı, bu
güçlendirmelerin devlet desteği ve titiz bir mühendislik kontrolü
altında nasıl yapılması gerektiğine dair tek bir adım dahi atılmadı. 10
misli olması gereken maddi yardım 3500 TL ile kapatılarak bu hasarlı
evlerin potansiyel mezar olma konumları daha da güçlendirildi. En çok da
Kürt ve Alevi köylere…
Daha da önemlisi bölgede, devlet tarafından ihale edilen
bütün projeler yandaşlara, bu yandaşlar da parça parça lokaldeki yandaş
taşeronlara vererek yapılırken, bu aşamalarda herkes ihalelerden ne
kadar malzeme çalar, nasıl işi daha ucuza getiririn peşindedir. Bu ucuza
getirme hali için, köy muhtarından taşerona, şirket yönetiminden DSİ’
personeline hepsi baştan sona çalma ağının içine alınır.
Mesela yapılan köy yolları bir yıl sonra darmadağan olur,
kimse kalkıp “bu neden oldu?” diye sormaz. Köylüler de sormaz. Onlar da
hırsızlığı kanıksamışlardır. Yapılan köprüler mühendislik ve konum
açısından ciddi riskler barındırır. Malzemeden çalındığı için bir yıl
sonra beton dökülür ve zaten eksik kullanılan demirler oksitlenmeye
başlar,- can güvenliği olmasına rağmen- yine kimse hesap sormaz.
Yapılan binalar bir yıl sonra çökmeye başlar, kimseden gık
çıkmaz, hesap sorulmaz. Nasılsa devletin mali deniz, yemeyenler ya
enayi ya da domuz. Hal böyle olunca bir yıl önce yapılan hastane
binaları, camiler tabi ki yıkılır. Allah’ın evi dedikleri camilerden de
çalıyorlarsa artık diğer yerlerde ne yapıyorlar hesap edin. Bir tek
kalekollardan çalmıyorlar. Bu kadar yozlaşma, bu kadar zıvanadan çıkma
hali sanırım hiç bu kadar ortaya saçılmamıştı.
Şimdi işe başlarken bir alyansı olan zat, “depremi
durduramayız” diyor. Kanal açarken doğaya meyden okuyan, Matrixsten
fırlama abdestli RayBenli, enkazın altında cenazeler duruyorken bunu
söylüyor… Alenen yalan söyleme, bu yağmacı din devleti geleneğinin en
büyük gücüdür. Böylece yağmaya devam edilebilmektedir.
Aynı nedenle Valisi “Kamuoyunda algı çok iyidir” babında
laflar edip, can derdinde olan halkın karşısında et derindeki kasaplığın
zirvesine çıkabiliyor ve hala o makamda oturuyor…
Aynı kasaplık mantığıyla, HDP’nin yardım malzemeleri, bu
toprakları babalarının çiftliğiymiş gibi kullanan bu soytarılarca
engellenebiliyor. Kendi devletlerinin yasalarını bir mafya kudretinde
ihlal ederek…
Buraya not ediyorum bu hal sürerse bu devletin ömrü fazla olmayacaktır. Ya bu parazitlerden kurtulur, temizlenir ya da çöker…
Yorumlar
Yorum Gönder