”İşgal edilen bölgeleri tekrar halkımıza
kazandırmak ve bu bölgeleri işgalcilerden temizlemek için bizim de
hazırlıklarımız var” diyen QSD Genel Komutanı Mazlum Ebdî, şunları
söyledi:
”Bu alanları yeniden özgürleştirmenin zamanı var. Zaman
ve koşullar elverdiğinde bu bölgeler yeniden gerçek sahiplerinin
olacaktır. Bu da çok uzun bir zamanı almayacak.
Her şeye rağmen Türk devleti gücümüzü kıramadı ve amacına
ulaşamadı. Bu gücümüz olduğu müddetçe koşullar elverdiğinde
özgürleştireceğiz. Türk devletinin korkusu da bu.”
ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey ve üst düzey
askeri yetkililerle görüşmelerde askeri, siyasi ve idari çalışma
programlarına destek sunmalarını istediklerini belirten QSD Genel
Komutanı Mazlum Ebdî, ABD’nin yanlış kararlarının sonuçları gidermeye
çalıştığını söyledi. Hem askeri hem de ABD ile QSD güçlerinin bölgedeki
ilişkileri temelinde yeni bir planlama yapıldığını ve ortak
çalışıldığını kaydeden Genel Komutan Ebdî, ”ABD, Kuzey-Doğu Suriye’deki
güçlerle (QSD ve MSD) Suriye sorununu çözmek zorunda. Bu çerçevede
ilişkilerimiz sürüyor. Bazı gelişmeler var fakat henüz istediğimiz
sonuca ulaşamadık” dedi. ABD’nin Kürtleri petrol bölgelerine süreceği
iddiasının doğru olmadığını, Kürtlerin de böyle bir şeyi kabul
edemeyeceğini belirten Ebdî, zaten petrol bölgelerinin 8 yıldır
Kürtlerin denetiminde olduğunu hatırlattı. ABD ve İran arasındaki
gerginliğin derinleşmesinin Suriye’ye etkilerine dikkat çeken Ebdî, ”Bu
çelişkiler içerisinde genel olarak hiçbir gücün tarafı değiliz, hiçbir
güce taraf olmayacağız” şeklinde konuştu. Rusya’nın Suriye’deki çözüm
konusunda temel aktör olmasına ve rolüne işaret eden Ebdî, Suriye
hükümeti ile aralarında güçlü bir garantör ve arabulucu olmasını;
diyalogla anlaşmanın gelişmesini sağlamasını beklediklerini kaydetti.
MİT Başkanı Hakan Fidan’ın Moskova’daki görüşmede mevkidaşı Ali Memluk’e
Adana Mutabakatı, Kürt karşıtlığı ve QSD’ye karşı savaşılmasını masaya
koyduğunu söyleyen Ebdî, ”Rejim buna hazır değil” dedi. Arap toplumuyla,
özellikle Mısır ile ilişkilerini ”iyi düzeyde” diye tanımlayan Ebdî,
şunların altını çizdi: ”Siyasi alandaki ilişkilerimiz güçleniyor.
Kuzey-Doğu Suriye’de Kürt ve Arap halklarının kaderi artık ortak ve
birdir.”
QSD Genel Komutanı Mazlum Ebdî, son görüşme trafiğinden
olası yeni saldırılara, işgal altındaki alanların durumundan QSD’nin
hazırlıklarına, İran ve Rusya’nın yanı sıra Mısır ve Arap dünyası ile
ilişkilerine kadar Kuzey-Doğu Suriye’yi ilgilendiren tüm konulara
açıklık getirdi.
ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey,
bu ayın ortalarına kadar yoğun görüşmeler yaptı. Türkiye, Irak ve Federe
Kürdistan’ın yanı sıra Kuzey-Doğu Suriye’ye de geçerek görüşmeler
yaptığı söylendi. Yılın ikinci haftasında Türkiye’de yeniden üst düzey
temaslarda bulunan Jeffrey’nin ayrıca hem ENKS hem de bazı rejim
muhalifleriyle görüştüğü biliniyor. Bu görüşme trafiğini, olumlu bir
sürecin çabası olarak olarak mı görmek lazım?
Amerikan güçlerinin Rojava’dan çekilme kararı ve Türk
devletinin Serêkaniyê ve Girê Spî işgali ardından bölgede değişen çok
şey oldu. Amerikan güçlerinin varlığının pozisyonunda ve Suriye’de
bulunan diğer güçlerde değişim yaşandı. Amerika bir kez daha bölgede
askeri ve siyasi varlığını göstererek, bölgede yeni bir siyaset
belirlemeye çalıştı. Jeffrey’in Suriye’yle ilgili ülkelere yönelik
ziyareti gerçekleşti. Bu çerçevede bizim de James Jeffrey ve Amerikan
üst düzey askeri yetkililerle görüşmelerimiz oldu. Biz de onların
bölgedeki siyasetini anlamaya çalıştık. Aynı zamanda onlara
taleplerimizi ve çalışma programımızı ilettik. Askeri, siyasi ve idari
çalışma programlarımıza destek sunmalarını istedik. Şüphesiz her güç
bölgedeki çıkarlarını gözeterek hareket ediyor. Bizim de bu dönemde
Rojava ve tüm Kuzey-Doğu Suriye halklarının çıkarlarını korumak için
Amerika ve Jeffrey ile yaptığımız görüşmeler oldu.
Son dönemde hem ABD-İran gerginliğinin
derinleşmesinin Suriye sahasına da etkisinin olacağı hem de iç içe geçen
bölgesel kontrol gayretiyle ABD-Rusya arasında Kuzey-Doğu Suriye’de
lokal gerginlikler yaşandığı bildiriliyor. Bütün bu güçlerin kesişme
noktalarındasınız. Sizin gözleminiz nedir?
Kasım Süleymani’nin öldürülmesi ardından Amerika ve İran
arasındaki çelişkiler derinleşti. Bölgede ve Ortadoğu’da bulunan güçler
arasında çatışma ve çelişkiler gelişti. Bunun Suriye’ye de etkisi oldu.
Buradaki güçler arasında da çelişkiler arttı. Bu çelişkiler içerisinde
genel olarak hiçbir gücün tarafı değiliz, hiçbir güce taraf olmayacağız.
Esas olarak halkımızın, tüm Suriye halkının çıkarlarını dikkate alarak
tüm taraflarla görüşmelerimiz devam edecek.
Arap dünyasının belirleyici aktörlerinden
Mısır, Türk devletinin saldırgan yayılmacılığından rahatsız. Dolayısıyla
Kuzey-Doğu Suriye’deki durum ve yönetim ile ilgili, ilişki ve
görüşmeleri var. Sizin açınızdan Mısır’ın gücü ve olumlu rolü ne kadar
etkili olabilir, bölgenizdeki Kürt-Arap birlikteliği düşünüldüğünde
genel olarak somut bir destek var mı, Kürt ve Arap birliğindeki rol ve
önemi nedir, neden daha önce Arap ülkeleriyle olan ilişkileriniz sınırlı
kaldı?
Arap toplumuyla, özellikle Mısır ile ilişkilerimiz iyi
düzeyde. Siyasi alandaki ilişkilerimiz güçleniyor. Mısır, Suriye
sorununun çözümünde rol almak istiyor. Biz de bu çerçevede Mısır ile
ilişkilerimizi güçlendiriyoruz. Önümüzdeki süreçte Mısır ile Suriye
sorununu çözmeye katkı sunacak görüşmeler yapmaya çalışacağız.
Şimdiye kadar Arap toplumuyla ilişkilerimizin gelişmemiş
olması bir eksiklikti. Bu konuda hem bizim hem de bu ülkelerin
yetersizlikleri oldu. Türk devletinin işgal saldırıları ve planları
açığa çıktıktan sonra birçok Arap ülkesi de buna karşı tavır aldı. Onlar
da Suriye halkı ve toprak bütünlüğüne destek verdi. Bu çerçevede
onlarla ilişkilerimiz geçmişe oranla güçleniyor. Suriye sorununun
çözümü, Suriye topraklarını işgal eden devletlerle değil, Arap ülkeleri
ve halklarıyla gerçekleşecektir.
QSD hem güvenliğini üstlendiği coğrafya hem de
bileşenleri bakımında önemli bir Arap nüfusun da askeri gücü. Özerk
Yönetim hakeza öyle. Araplar ile Kürtleri birbirlerine karşı kışkırtmaya
yönelik faaliyetler de var. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
Başta Türk devleti olmak üzere birçok güç Arap halkıyla
kurduğumuz birliği bozmaya çalıştı. QSD içerisinde büyük bir parçalanma
yaratmaya çalıştılar fakat Türk devletinin işgal saldırıları karşısında
Arap halkıyla olan birlik daha da güçlendi. Arap halkının sergilediği bu
tavır nedeniyle onur duyuyoruz, çünkü Türk devletinin işgali
karşısındaki tutumları netti. Türk devletinin işgaline karşı onlar da
Kürt halkı gibi ön saflarda savaştı. Suriye’nin geleceği için Kürt
halkıyla birlikte mücadele etme istemleri daha da artmış bulunuyor.
Halkların birliği ve demokratik ulus projesinin, Kürt ve Arap
halklarının birliği temelinde başarıya ulaşacağına inanıyoruz.
Türk devleti ve Suriye rejimi, Kürt ve Arap halkını
birbirinden uzaklaştırmak, parçalamak istedi. Rahatlıkla bu çabalarının
başarıya ulaşmadığını belirtebiliriz. Özellikle Kuzey-Doğu Suriye’deki
Arap halkı, kurtuluşu demokratik özerklik projesi ve demokratik ulus
paradigmasında görüyor. Bununla birlikte ancak QSD güçlerinin onları
savunacağına inanıyor. Dolayısıyla Kürt ve Arap halkını parçalamaya
çalışan güçlerin planları boşa çıkacak. Aksine parçalama girişimlerine
karşı Kürt ve Arap halkı birliğini daha da güçlendirecek. Kuzey-Doğu
Suriye’de Kürt ve Arap halklarının kaderi artık ortak ve birdir.
Dünyanın iki büyük gücü ile görüşmeleriniz
var. Kuzey-Doğu Suriye yönetimi ve güçleri, ‘Sınır Güvenliği
Mekanizması’ devam ederken de Türk devletinin saldırıdan vazgeçmediğinin
farkında olduklarını ve bir yandan da her türlü saldırıya karış
hazırlıklarını sürdürdüklerini söylüyordu. İki şehir çevresiyle birlikte
işgal edildi. Şimdi dönüp ‘Sınır Güvenliği Mekanizması’ öncesi ve
dönemine baktığınızda bu saldırılar durdurulabilir miydi, ne yapılamadı,
bu saldırılara karşı imkanlarınızın elverdiği fakat yapamadıklarınız
var mı, daha çok ne yapılabilirdi?
Elbette Serêkaniyê ve Girê Spî’nin işgal edilmesinde
yetersizliklerimiz ve hatalarımız var. Her şeyden önce bu konuda biz
özeleştirimizi veriyoruz. Türk devletinin işgaline karşı sergilenen
direnişin askeri hazırlıkları ve diplomasi alanında yapılması gerekenler
yerine getirilmediği için böyle bir sonuç ortaya çıktı. Bu alanların
savunulması için büyük bir hazırlığımız vardı, bu konuda yoğunlaşmıştık.
Türk devleti de hazırlıklarımızın tamamlanması durumunda başarıya
ulaşamayacağını bildiği için tüm dünyanın tepkilerine rağmen bir an önce
işgal saldırılarına başlamak istedi. Türk devleti direniş
hazırlıklarını tamamlamak istediğimizi biliyordu.
Tabii ki işgal saldırıları konusunda Amerika’nın yürüttüğü
siyasetin de etkisi vardı. Amerika da Türk devletiyle çıkarlarını
tehlikeye koymak istemedi. Amerika çıkarlarını esas aldığı için Türk
devletinin işgal saldırıları karşısında bir düzeyde sessiz kaldı ve
sonuçta bu saldırılar gerçekleşti.
Bu tür saldırıların önünün alınması için almamız gereken
dersler var. Askeri, siyasi ve diplomasi alanında çıkardığımız sonuçlar
oldu. Türk devletinin saldırılarının bundan sonra kolay olmayacağını
belirtebiliriz. Çıkardığımız dersler ve aldığımız tedbirler, bu
saldırıların sonuçsuz kalmasını sağlayacaktır. Türk devleti diğer
alanlardaki hazırlıklarımızın daha güçlü olduğunu ve burada sergilenecek
büyük direniş karşısında askeri olarak başarıya ulaşamayacağını gördüğü
için işgal saldırılarını sınırlandırdı.
İşgalden sonra Rusya, Efrîn ve Dêrazor
bölgelerinin dışındaki Kuzey-Doğu Suriye alanlarına da geçti. Rusya ile
ilişkiniz nasıl, Rusya’nın Kuzey-Doğu Suriye ile ilgili gelecek
planlaması nedir, nereye evrilebilir?
Rusya, Suriye’nin çözümü konusunda temel aktör, hatta
başlıca aktördür, diyebiliriz. Suriye’nin çözüm dosyası Rusya’nın
elinde. Dolayısıyla Rusya’nın bölgedeki varlığının olumlu bir etkide
bulunacağını umuyoruz. Rusya ile Türk devleti arasında imzalanan Soçi
Anlaşması var. Anlaşmanın ateşkesle ilgili maddelerini kabul etmiş
durumdayız. Soçi Anlaşması’na göre Rusya, Türk devletinin işgali
karşısında tavır almak zorunda. Fakat Rusya’nın temel rolü bizim ve
Suriye hükümeti arasında güçlü bir garantör ve arabuluculuktur. Siyasi
diyalog ve olumlu yönde siyasi bir anlaşmanın gelişmesini sağlamalıdır.
Rusya’dan beklentimiz bu yönde.
ABD hala sahada ve ortak çalışmanız sürüyor.
Türkiye’nin saldırısını durdurmadı, zorluk çıkarmadı, üstelik mevcut
işgali kabullendi. ABD ile ilişki biçiminizi, siyasal projeksiyonu ve
statüyü dahil etme, yani askeri alanla sınırlandırmama evresine
çekebildiniz mi, ABD ile mevcut halinizi paylaşabilir misiniz?
Amerika geçmiş süreçte büyük hata ve eksiklikler yaptı.
Türk devletinin bu bölgeye saldırmaya cesaret etmesinde Amerika’nın
sürdürdüğü siyaset temel nedenlerden biri oldu. Bugün ise Amerika
yürüttüğü siyasetten kaynaklı ortaya çıkan olumsuzlukları gidermeye
çalışıyor. Bu temelde bölgedeki güçlerini çekme kararını geri alarak,
Suriye’de yeni bir siyaset ve strateji geliştirme arayışında.
Amerika’nın görünür, netleşmiş bir siyasetinin olduğunu belirtemeyiz
fakat bir strateji oluşturma çerçevesinde hareket ettiği görülüyor.
Kısaca Amerika bu süreçte hem kendileri, hem de Rojava için yanlış
kararlarından kaynaklı ortaya çıkan sonuçları gidermeye çalışıyor,
diyebiliriz. Şartlarımıza göre hem askeri hem de Amerika ile QSD
güçlerinin bölgedeki ilişkileri temelinde yeni bir planlama yapıldı. Bu
planlama çerçevesinde teröre karşı ve bu bölgenin savunulmasına yönelik
ortak bir çalışma yürütülüyor. Amerika ve bizim güçlerimiz arasında
yeniden ortak bir çalışma başladı. Siyasi alanda, siyasi çözüm konusunda
ise halen Amerika’nın görünür net bir tutumu yok. Halen Suriye sorununu
Türkiye’ye yakın Koalisyon Güçleri yoluyla çözmek istiyor. Bu da mümkün
değil. Amerika Kuzey-Doğu Suriye’deki güçlerle, QSD, MSD ve buradaki
güçlerle bu Suriye sorununu çözmek zorunda. Bu çerçevede Amerika ile
ilişkilerimiz sürüyor. Bazı gelişmeler var fakat henüz istediğimiz
sonuca ulaşmış değiliz.
İran’ın Türkiye’nin saldırısına cevaz
verdiğini, Anayasa Komitesi üzerinden de anlaştığını biliyoruz. Şu anda
ABD ile ilişkisi daha da kötü. Rusya ve rejiminin sizinle ilgili tavrı
konusunda nasıl bir etkiye sahip, somut olarak neler söyleyebilirsiniz?
İran’ın bölgede ve Suriye’de büyük bir rolü var. İstediği
takdirde çözüm için Suriye hükümetine baskı yapabilir. İran’dan
beklentimiz, Suriye sorununun çözümü konusunda -ki bu da Kürt sorunu ve
Kuzey-Doğu Suriye sorununun çözümüne bağlı- rol oynamasıdır. İran, şu
ana kadar bu konuda bir rol oynamış değil. İran, isterse bu sorunu
çözebilir, kendisinden istenen de budur.
Türk devlet saldırganlığı karşısında
devletlerin, BM, AB ve NATO gibi yapıların ikircikli tavırları olsa da
kamuoylarının tavrı Kürtlerden yana. Üstelik Katar hariç, hiçbir devlet
ilk günden itibaren açık ve net olarak Türk devletini desteklemedi.
Kürtler, bu fotoğrafı yeterince doğru okuyup kalıcı diplomatik kazanca
dönüştürmede mesafe katetti mi?
Kürt halkına destek var. Kürt halkına destek veren birçok
kesim, “Artık Kürt halkının dostu sadece dağlar değil, başka dostları da
var” diyor. Trump’ın güçlerini geri çekme kararı karşısında Amerikan
Kongresi, Pentagon ve Amerika’nın birçok önemli kurumu, Trump’ın geri
adım atması için Beyaz Saray üzerinde baskı uyguladı. Bu savaş sürecinde
birçok devlet bizi doğrudan destekledi. Arap ve Körfez ülkeleri,
Fransa, diğer ülkeler ve çok sayıda ülke ve uluslararası basın bizi
destekledi. Bu durum kendisiyle birlikte yeni bir siyasi ve diplomatik
düzey ortaya çıkardı. Artık tüm dünyada dostlarımızın olduğunu
belirtebiliriz. Kürt halkına yönelik imha ve inkar siyasetine karşı
dünya sessiz kalmayacak. Dünyadaki resmi güçler sessiz kalsa da dünya
kamuoyu sessiz kalmayacak. Bunun da Kürt halkı için büyük ve yeni bir
kazanım olduğunu belirtebiliriz.
Son bir haftadır yine olası Türk
saldırılarının olabileceği, hatta ABD’nin Kürtlerin petrol sahalarına
doğru sürülmesine rıza göstereceği iddia ediliyor. Sizce yeni ve
kapsamlı saldırılar olabilir mi?
Her şeyden önce şunu belirtelim; Amerika’nın Kürtleri
petrol bölgelerine süreceği hikayesi doğru değil. Bu bilinçli olarak
kamuoyunun gündemine konuluyor. Ne Amerika’nın bizi petrol bölgelerine
götürecek bir siyaseti var, ne Kürtler bunu kabul ediyor ne de kimse
bunu yaptırabilir. Petrol konusu, Amerika’nın güçlerini geri çekme
yönündeki kararını durdurmak için dile getirdiği bir gerekçe. Yoksa
bunun bölgede hiçbir gerçekliği yok. Petrol bölgeleri daha önce de
Kürtlerin elindeydi. Yani 8 yıldır Kürtlerin denetiminde ve Amerika’nın
varlığıyla ilgili bir durum değil.
Türk devleti ise sürekli saldırmak istiyor fakat bu
saldırıların şartları zorlaştı. Artık burada uluslararası güçler, Rusya,
Amerika, çok sayıda güç var. Türk devletinin saldırmak istediği
bölgeler de Kürtlerin bulunduğu bölgeler. Böylesi bir saldırıda burada
büyük ve tarihi bir direniş sergilenecek, Türk devleti siyasi ve askeri
olarak bu bölgelerde kaybedecektir. Türk devleti böyle bir saldırıda
bulunmak istese de sonuçlarının ne olacağını kestiremiyor.
Tam tersi sizin işgal altındaki sahalara ilişkin bir planlama ve hazırlığınız olası mı?
Tabii ki işgal edilen bölgeleri tekrar halkımıza
kazandırmak ve bu bölgeleri işgalcilerden temizlemek için bizim de
hazırlıklarımız var. Suriye, tüm uluslararası güçlerin bulunduğu ve
siyasi dengelerin yürütüldüğü bir alan. QSD olarak her zaman için bu
alanları yeniden özgürleştirmek için hazırız ama bunun zamanı ve
şartları var. Zaman ve koşullar elverdiğinde bu bölgeler yeniden gerçek
sahiplerinin olacaktır. Bu da çok uzun bir zamanı almayacak. Efrîn
halkımıza mutlaka Efrin’in yine gerçek sahiplerine kavuşacağını,
özgürleştirileceğini belirtiyoruz. Aynı biçimde Serêkaniye ve Girê Spî
halkımız için de böyle diyoruz. Bu bölgelerin işgali büyük bir kayıptı
fakat halen bu bölgeleri özgürleştirecek büyük bir gücümüz var. Her şeye
rağmen Türk devleti gücümüzü kıramadı ve amacına ulaşamadı. Bu gücümüz
olduğu müddetçe koşullar elverdiğinde özgürleştireceğiz. Türk devletinin
korkusu da bu.
Kuzey-Doğu Suriye’nin siyasi ve askeri
öncüleri, direnmeye eşlik edecek nasıl bir umut, moral ve gelecek
vizyonunu, başta Kürtler olmak üzere sorumluluk duydukları bölge halkına
sunuyor? Bölgedeki savaş ve çatışmalar sürerken geleceğe yönelik
beklentileriniz nedir?
Doğru, bize yönelik çok sayıda saldırı oldu. Efrîn,
Serêkaniyê ve Girê Spî kentleri de işgal edildi. Bu bizim için büyük bir
kayıptı. Fakat tüm bunlara rağmen halen avantajlarımız
dezavantajlarımızdan daha çok. Yine güçlü olduğumuz noktalar, zayıf
olduğumuz noktalardan daha çok. Her şeyden önce bölge halkları; Kürt,
Asuri-Süryani, Arap halkları geçmişe oranla daha çok birleşti.
Demokratik ulus ve demokratik özerklik projesine bağlılıkları daha da
gelişti. Bu saldırılar olsa da QSD daha çok güçlendi. Uluslararası
güçlerin desteği arttı. Önce Koalisyon Güçleri vardı, şimdi Rusya ve
diğer güçler de var. Siyasi olarak eskisinden daha güçlüyüz. Suriye
rejimi de burada olmaması durumunda Arap devletlerinin desteğini
almayacağını ve siyasi çözümün gerekli olduğunu gördü. Kısaca
pozisyonumuzun güçlü olduğunu ve çözüme yol açtığını belirtebiliriz.
Askeri ve siyasi olarak geçmiş hatalarımızdan ders çıkarıyoruz. 2020’yi
Kürt davasının çözüm yılı yapmanın yanı sıra Kuzey-Doğu Suriye ve tüm
Suriye’deki çözüm için oldukça kapsamlı bir çalışma içindeyiz. 2020’de
halkımızı barış ve istikrara kavuşturmak için umutluyuz.
Rejim hazır değil
Bir süre önce Suriye rejimi ile diyalog konusunda olumlu
gelişmelerin olabileceğini belirtmiştiniz. Bu girişimlerinizden sonuç
aldınız mı, Suriye rejimiyle ilişkileriniz hangi aşamada?
Suriye rejimiyle ilişkilerimiz devam ediyor. Önümüzdeki
süreçte de diyalogumuz olacak. Hem görüşmeler hem de diyalog süreci ağır
yürüyor, çünkü BAAS zihniyeti halen çözümden uzak. Bizim taleplerimiz
ve onların bize sundukları birbirinden oldukça uzak. Aramızdaki mesafe
halen geniş. Karşılıklı görüşmeler devam edecek fakat anlaşmaya varmak
zaman alacak. Tüm tarafların çıkarlarına uygun bir anlaşmanın sağlanması
için Rusya’nın güçlü bir rol oynaması gerekiyor. Ayrıca Suriye
sorunuyla ilgili Koalisyon Güçleri’nin de güçlü bir rol oynamaları
gerekiyor. Tabii ki öncelikle bölgedeki pozisyonumuzun güçlü olması
esastır. Bölgede askeri ve siyasi olarak güçlenmemiz, Suriye rejiminin
anlaşmaya daha yakın olmasını beraberinde getirecektir.
Hem siz QSD olarak hem de Özerk Yönetim ve
kurumları, demokratik bir Suriye’nin birliğinden/bütünlüğünden yana,
Suriye yönetimiyle diyalog ve çözüme hazır olduğunuzu deklare
ediyorsunuz. Suriye rejimi ile bir askeri ‘anlaşma’ sağladınız, ancak
sınırlı sayıda ve bazı yerlere askerleri geldi. Sizce Suriye ile
diyalogun demokratik bir çözüme doğru ilerlemesi önündeki temel engeller
nelerdir, neden yol alınamıyor?
Görüşmelerin ağır ilerlemesi ve şu ana kadar anlaşma
sağlanamamış olmasının temel nedeni Suriye devletinin tutumudur.
Belirttiğimiz gibi, Suriye devleti çözüm zihniyetine uzak. Suriye
devletinin artık 2011’e geri dönemeyeceğimizi bilmesi gerekiyor. Kürt
sorunu iki taraf arasındaki bir barışma sorunu değildir. Siyasi bir
sorundur ve kabul etmek zorunda. Kuzey-Doğu Suriye ve Kürt halkı ile
anlaşmazsa yeniden güçlü bir Suriye’nin oluşması mümkün değil. Anlaşma
sağlanması için Suriye devletinin bu bilince ulaşması gerekiyor. Bunun
gerçekleşmesi için ayrıca bu konuyla ilgili tüm güçlerin de rolünü
oynaması lazım.
MİT Başkanı Hakan Fidan ile Suriyeli mevkidaşı
Ali Memluk, Moskova’da bir görüşme gerçekleştirdi. Bir Türk yetkili,
”YPG’ye karşı mücadele konusunda olası bir işbirliğini” ele aldıklarını
söyledi. Türk ve Suriye rejimlerinin bu görüşmelerinin yansıyan
sonuçları var mı veya olası sonuçları ne olur?
Türk devleti, Adana Mutabakatı’na geri dönmek istiyor. Bu
çerçevede kendi çıkarları doğrultusunda Suriye’de bir çözüm geliştirmek
istiyor. Bu anlaşmanın, tamamen Kürt halkının varlığına karşı olduğunu
biliyoruz. Moskova’daki Hakan Fidan ve Ali Memluk arasındaki görüşme de
bu çerçevede gerçekleşti. Hakan Fidan’ın talebi Kürt karşıtlığının
sürdürülmesi ve Kuzey-Doğu Suriye’de bize karşı savaşılmasıydı.
Bildiğimiz kadarıyla Suriye rejimi buna hazır değil. İdlib ve diğer
bölgelerde farklı sorunları var. Diğer yandan atmosfer değişti. Artık
sorun tek yanlı değil. Suriye rejiminin de Türk devletiyle yaşadığı
sorunlar var. Türk devleti, Suriye rejimine karşı çeteleri destekliyor.
Bu nedenle Adana Mutabakatı’nın gerçekleşmesinin kolay olmayacağı
kanaatindeyiz. Türk devleti, İhvan-ı Müslim’e olan desteğini
sonlandırmaya hazır değil. Bu nedenle bu ittifakın şartlarının yerine
getirilmesi zor.
HABER MERKEZİ
Yorumlar
Yorum Gönder