“Türkiye halkının güvenlik ve beka sorunları AKP-MHP ve
ulusalcıların ortaklaştığı iktidar tarafından sürekli sıcak tutuluyor.
Bu söylem üzerinden Türkiye toplumu konsolide ediliyor.” Bu
değerlendirme, Türkiye muhalefeti tarafından 15 Temmuz “uydurma darbe”
ya da “iktidarın kendisine yonttuğu darbe” ardından dile geliyor.
Oldukça doğru bir değerlendirme.
Türkiye Cumhuriyeti 15 Temmuz ardından sistemini yeni bir
yapıya evriltirken “güvenlikçi politikalar!” ile topluma saldırı
halinde. Kadınlardan çocuklara, yaşlılara, gençlere, erkeklere, dine,
inanca, kültüre, dile, her şeye bir saldırı halinde. Artık devletin
saldırganlık çetelesi saniyelik tutuluyor, günlük bile değil. Sadece
Kürtlere de saldırılmıyor. Türkiye’de gerçek insan varlığına saldırı
var. Bu iktidarın yanında olanlar ve olmayanlar biçiminde ikiye ayrılan
Türkiye halkları, iktidarın yanında olmayanlara saldırmak için, sürekli
imtiyazlı, yetkili ve etkili kılınmak için ideolojinin ve tekniğin
kurguladığı tüm araçlara, ulaşıma açık kılınıyor.
Dersim’de kaybedilen Kürt kadını Gülistan’ı devlet
yandaşlarına sevgili olmaya hazır hale getirmek için uzun, kısa ya da
adına her ne diyeceksek, çok özel bir soykırımdan geçirilerek, en son
salt beden haline getirildi. Şimdi kayıp Gülistan’dan daha adını bile
telafuz edemediğimiz sevgilisi mi sorumludur? Eğer Braudel’in de
eleştirdiği gibi olaylarla ilgilenecek bir algıya sahip olsaydık
“körolası sevgilisi kızı öldürmüş”der, işin içinden çıkardık.
Oysa olay bu kadar basitleştirilmiş değil, karmaşık ama
oldukça sade işgalci devlet politikasının bir sonucu. Gülistan ve
Gülistan gibi daha yüzlerce kadın özel işlenmiş bir devlet politikası
sonucu bu devletin adamlarının sevgilisi olması için tüm değerlerinden
boşaltılarak; evet, salt beden haline getirilerek cinselliği, güzelliği
ile pazarlanıyor. Cümleler kurulurken ruhumuzu ne kadar incitiyor değil
mi? Canımız acıyor. Zihinlerimizde öfke birikiyor.
Bu sistem neoliberal politikalarla toplumu varlığından,
varoluşundan koparmak için büyük bir çaba içerisinde. Öylesine
propagandif kurulan bir cümle olmadığını gerçekten yaşayıp öğreniyoruz.
Hiç çevremizde toplumun iyiliği için devlet ya da egemenler tarafından
atılmış bir adım görebiliyor muyuz? Hayır! Her şey devlet ve
iktidarların daha iyi yaşayabilmesi için kurgulanmış. Toplumun
sağlığını, güvenliğini, konforunu düşünen bir iktidar yok karşımızda.
Toplumu daha fazla nasıl soyabilirim diye düşünen bir iktidar var.
Toplumun direniş gerekçelerini bile kendine yontan bir iktidar var.
Elezîz depreminde yardım gönderdiğini söyleyen devletin
bir sağlıkçısı yıkıntılar altında kalan bir anneyi kurtarmak için Kürtçe
konuşmaya çalışıyor. Uyduruk Türk medyası o konuşmayı bile vermemişken
Kürtçe “bile” kurtarılmaya çalışıldı deniliyor. Twitter ve Facebook
kaynaklı medyada “gördüğünüz gibi Hayat Kurtarmak için belediye vb.
devlet kurumlarında farklı dillerde hizmet vermek gerek”
değerlendirmeleri yapıldı. Oldukça naif bir değerlendirme oluyor. Bu
devlet, Kürt’ün hayatını kurtarmak isteseydi Sûr’a, Cizîra Botan’a,
Gever, Farqîn, Şirnex, Efrîn, Serêkaniyê, Girê Spî, Til Temir’ê, Güney
Kürdistan’a sefere çıkmazdı. Kürt’ü yaşatmak gibi bir derdi yok bu
devletin. Bu devletin derdi Kürt kızlarını Gülistan gibi yapmak,
erkeklere de aynı Gülistan gibi yapmak. Kürt’ü beden dışında herhangi
bir varlık olarak görmeye tahammülü yok. Kürtçe onun yanında “bile”
olmanın ötesine geçmez. “Bile” neoliberal politikalar sonucunda
kullanılmıştır. Onun ötesinde tek bir işlevi yoktur.
İktidar şimdi bekçilere de polislere verdiği yetkiyi
vereceğini tartışıyor. Polis ve bekçi arasında farkın ne olacağı,
yetkinin ne kadarının polise ne kadarının da bekçiye verilmesi gerektiği
tartışılıyor. Tartışmanın aslı; bu iktidar ne kurarsa kursun kuracağı
tek ve temel şey, toplumu nasıl sömüreceğidir. Toplum için iktidarın iyi
bir şey yaptığı görülmemiştir.
Annem erkek için şöyle derdi: İyi birşey olaydı adı koca
olmazdı, Gonca olurdu. Bu iktidar için de böyle bir durum geçerli. Bu
iktidar toplumun yararına, devamlılığına ilişkin bir şey yapsaydı adı
iktidar değil, başka birşey olurdu.
İktidarın temel gerekçesi kendi sürekliliğini korumak. Ama
toplumda kendi sürekliliğini korumak için tüm saldırılara karşı kendini
korumak durumunda. Direniş gerekçelerini çalmasına izin vermemek.
Toplumun en büyük eylemi, kendi çocuklarını korumak. Değil ki çocukların
iradelerini kırmak, bir yerlere kapatmak kastettiğim. Çocuklarımızın
doğru karar verebileceğine inanacağımız bir eğitim tarzını geliştirmek.
Çünkü toplum düşmanı iktidar oldukça acımasız. Bekçisiyle, polisiyle,
doktoruyla, avukatıyla, hakimiyle aklımızın alabileceği her yerde
çocukları toplumdan çalmak için bekliyor.
Yorumlar
Yorum Gönder