Bir boyutunu emperyalist hiyerarşi içerisindeki pozisyon
kavgasının oluşturduğu 3. yeniden paylaşım savaşında herkesin kendine
göre hesapları ve planları var.
ABD hali hazırdaki “en büyük güç” olma özelliğini koruma
derdinde ve bu doğrultuda büyük-müthiş diye allayıp pulladığı planlar
yapıyor. Fakat savaşı, Çin’in deniz trafiğini bozmak için Güney Çin
Denizi’ne taşımak istese de henüz genişletilmiş Ortadoğu’dan çıkabilmiş
değil. Trump’a bakacak olursak, kimsenin bilmediği müthiş Filistin
planını bu ara yumurtlayarak her şeyi düze kavuşturacak. Holokost
anmaları kapsamında bu günlerde epey bir dünya liderini İsrail’de
ağırlayan, koltukları kabaran Netanyahu’nun “yüzyılın planı”ndan hoşnut
olacağı aşikar. Fakat bırakın planı birlikte hazırlamayı, sorunun asıl
muhatabı ve kurbanı Filistin halkına ise lütfedip “ne dersin?” diye
henüz soran yok!
Trump Filistin halkını vatansızlaştırmayı ve bütünüyle
yenilgiye uğratmayı hedefleyen bu yaklaşımıyla belli sermaye çevrelerini
hoşnut ederek kendini azil sürecinde güvenceye almanın yanı sıra
yolsuzluk, rüşvet ve görevi kötüye kullanma suçlamalarına muhatap olan
Netanyahu’yu da korumaya alma derdinde. Planlar burada bitse “iyi”
diyeceğim belki ama büyük güç olmak anlaşılan çok meşakkatli bir iş.
Gazete Duvar’da Fehim Taştekin’in David Hearst’en aktardıklarına bakacak
olursak ABD ve bölgedeki müttefikleri, Irak’ta ABD’nin ağır bastığı bir
hükümet kurulamadığı takdirde, ABD askeri gücünü kuzeye çekip, NATO’yu
da sürece dahil edip, zamanla devlete evrilebilecek (siz bunu yeni DAİŞ
diye de okuyabilirsiniz) bir Sünni üçgeni oluşturmayı hedefliyormuş.
Sürpriz hediye olarak da Filistinlilerin olası Sünni Devleti’ne
yerleştirilmesi ön görülüyormuş. Kuşkusuz dünyanın en mükemmel planı
dahi olsa insanları, doğayı nesnelere dönüştüren bu bakış açısının
gelecek namına vaat ettiği bir şey olamaz. Tıpkı yüzyıl önce çizilen
keyfi sınırların çevrelediği coğrafyanın bugünkü paylaşım savaşının
odağına dönüştürülmesinde görüldüğü gibi. Sömürgecilik ve yağmacılıkta
bunca tecrübeye sahip olan ABD’nin bu işin olmayacağını görmediğini
düşünmek safça olur. Elbette onların derdi Trump’ın ağzından dökülen
“Biraz kavga etmeleri gerekiyordu, sonra ayırdım”dan da ibaret değil
aksine sürekli savaşın hakim olduğu bir atmosfer, dolayısıyla kimsenin
bırakın oyun kurmayı sıradan bir biçimde yaşamını sürdüremediği bir
zemin yaratmak. Bu akıl kendince uzaklarda olduğunu sandığı western
kasabasında haftanın altı günü her tür taşkınlığı yapıp Pazarları ise
eşi ve çocukları kolunda kiliseye gidip, oradan büyük bir huzurla
ayrılarak, mutlu mesut yaşayabileceğini zannediyor…
Kapitalizmin berbatlıklarını yayma başlığında bir yarışma
düzenlense ABD’yi bile rahatlıkla sollayacağını düşündüğüm bir başka
plan yapma üstadı Çin’e gelince bu aralar “yeni ipek yolu”, 5 günde
sıfırdan hastane dikmek, dünyada silah üretiminde 2. sırada olmak gibi
büyük işlere imza atmasıyla övünüyor. Gelgelelim iş “küçük sıkıntılar”
virüslere gelince o devasalıklar kar etmiyor. Korona virüsünden
bahsediyorum. Şimdiden 106 kişinin hayatını kaybetmesine ve 4 bin 515
kişinin hastalanmasına neden olan virüsten. Korona yüzünden aynı zamanda
milyonlarca insan karantina altına alındı. Virüs insanlığı tehdit eder
bir biçimde dünyanın birçok köşesinde de alarm zilleri çalınmasına yol
açtı. Aralarında Japonya, Güney Kore, Avustralya, Kanada ve ABD’nin
olduğu ülkelerde 40’tan fazla hasta tespit edildi.
20 yıl önce de Çin’den dünyaya yine SARS virüsü
yayılmıştı. Bunlar hiç kuşkusuz tesadüf değil. Çin’in yeni aklı başına
gelse de ülkede yok etmedik orman, kirletmedik hava, ırmak bırakmadı. Ne
uğruna? Dünyanın sırtına binmiş üç beş zengine yenilerini eklemek
için. Modern teknoloji alanında muhtemelen dünyada birinci sırada olan
Çin’in her iki virüsün de kaynağı olarak görülen “geleneksel tatlar”
yani yabani hayvanların tüketilmesi meselesine bir çare bulamaması ise
fazlasıyla çelişkili. Yoksa “geleneksel tatlar” Çin kapitalizminin işçi
sınıfının sırtında şaklayan kanlı kırbacı milliyetçiliğin soslarından
biri mi?
Yorumlar
Yorum Gönder