Soykırım çocuklarının annesi olarak anılan Irena
Sendler, ölmeden önceki bir röportajında şunları söylemişti: “İkinci
Dünya Savaşı’ndan sonra insanlığın bazı şeylerin farkına vardığını ve
bir daha asla yaşanmayacağını düşünmüştük. Oysa hiçbir şeyin farkına
varılmamış.”
ZABEL MİRKAN
Tarihçiler tarafından “Asrın Gece Yarısı” olarak
nitelendirilen soykırımda başta Yahudiler olmak üzere, eşcinseller,
politik tutsaklar ve zihinsel engelliler bir dizi toplama kampında
öldürüldü.
Nazilerin işgal ettikleri Polonya’da 14 Haziran 1940
tarihinde açılan Auschwitz, bu kampların en büyüğü olarak biliniyor.
Belgelere göre sağ çıkamayanların ve çoğu gaz odalarından öldürülenlerin
sayısı yaklaşık 1 milyon 100 bin.
İnsanlık tarihinin en karanlık dönemlerinden birine
tanıklık eden ve Hitler döneminde Yahudi Soykırımı’nın sembolü olan
Auschwitz Kampı’nın Sovyet ordusu tarafından kurtarılmasının 75’inci
yıldönümü, Polonya ve Almanya’da anıldı. Dünyanın birçok ülkesinden
liderleri ve siyasetçilerin bir araya geldiği törenlere “ölüm kampı”
olarak nitelenen Auschwitz’deki zulme tanıklık eden ve kurtulabilen 200
eski tutsak da katıldı.
Kahraman bir hemşirenin hikâyesi
Irena Sendler soykırımda korkusuz bir duruş sergileyen
yüzlerce insandan biri. 1910 yılında Polonya’da dünyaya geldi. Babası o
dönem kendisi Yahudi olmamasına rağmen Yahudileri tedavi eden sayılı
doktorlardan biriydi. Irena yedi yaşındayken babası yaşamını yitirdi.
Vedalaşırken ona şöyle dedi: “Boğulan birini gördüğünde onu kurtarmayı
denemelisin, yüzme bilmiyor olsan bile.” Varşova Üniversitesi’ndeyken
sosyalist hareketle tanışan Irena’ya Yahudi öğrencilerle aynı sırada
oturamayacağı söylendiğinde tereddüt etmeden Yahudi bir arkadaşının
yanına oturdu. Bu eyleminden sonra okuldan atıldı ve o günden sonra
kendini Yahudi olarak tanımladı.
‘Sizinle kalırlarsa ölecekler’
Irena, babası gibi bir sağlıkçı oldu ve bir hemşire olarak
İkinci Dünya Savaşı’ndaki Yahudi Soykırımı esnasında aktif rol oynadı.
Nihayetinde Hitler’in ölüm kamplarına götürülecek bebek ve çocukları
Varşova Gettosu’ndan bir bir kaçırmaya başladı. Hemşire olmasının
avantajıyla bunu bazen ambulansla bazen de başka araçlarla yaptı.
Olabildiğince fazla Yahudi çocuğu kurtarmak için gettoya sızmayı
başarıyordu Sendler. Çocukların aileleri başta ona güvenmekte zorlandı.
Irena onlara, çocuklarını kurtaracağının sözünü vermedi ama bir şeyi
sürekli vurguladı: “Sizinle kalırlarsa öleceklerinden eminim.”
2 bin 500 bebek ve çocuğu kurtardı
Yirmi beş kişilik bir ekiple, 1940-1943 yılları arasında
tam iki bin beş yüz bebeğin ve çocuğun hayatını kurtardı. Gettodan
kaçırmayı başardığı çocukların isimlerini kâğıda yazdı ve bu kâğıtları
bir kavanoza koyup komşusunun bahçesindeki elma ağacının dibine gömdü.
Bu sayede Irena’nın ölüm kamplarından kurtardığı çocukların kimliği
bilinecek ve yakınları savaştan sonra onlara ulaşabilecekti. Bir müddet
sonra Irena’nın çocukları kurtarması SS subayları tarafından fark edildi
ve Irena hapishaneye atıldı, işkenceye uğradı ama asla ona yardım eden
ve bu harekete katılmasını sağlayan arkadaşlarının bilgilerini Nazi
askerlerine vermedi. Arkadaşlarının gardiyana ödediği rüşvet sayesinde
iki kolu ve bacağı da kırık, bilinci kapalı halde hapishaneden
kurtarılabildi.
“Soykırım Çocuklarının Annesi” olarak anılan Irena, 2007
yılında Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterildi. 2008 yılında ise hayata
gözlerini yumdu. Ölmeden önceki bir röportajında şunları söyledi:
“İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra insanlığın bazı şeylerin farkına
vardığını ve bir daha asla yaşanmayacağını düşünmüştük. Oysa hiçbir
şeyin farkına varılmamış.” Irena’nın hayatı pek çok filme ve kitaba konu
oldu ve yüzlerce kez sahnelenen “Bir Kavanozdaki Yaşam” adlı tiyatro
oyununda canlandırıldı.
Yorumlar
Yorum Gönder