“Trump ve Netanyahu’ya şunu söylemek istiyorum: Kudüs
satılık değildir. Haklarımız satılık değildir. Ve sizin bu anlaşmanız
sonunda başarısız olacak bir komplo. Halkımız bunu tarihin çöplüğüne
atacaktır”. Bu sözler Filistin Lider Mahmud Abbas’sın ABD Başkanı Donald
Trump ve İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun birlikte açıkladıkları
ve “Yüzyılın Planı” adını verdikleri “Ortadoğu Barış Planı’nı” ret eden
açıklamasından.
Trump’ın başkan seçilmesi ile birlikte Filistin-İsrail
“çatışması” olarak bilinen sorunun İsrail “lehine” çözümü konusunda,
bütün dünyanın tepkisini çeken adımları atmada tereddüt etmedi. Kudüs’ün
İsrail’in başkenti olarak “tanınması”, ABD Büyükelçiliğinin Kudüs’e
“taşınması” kararı, Suriye’ye ait Golan tepelerinin İsrail tarafından
“ilhakı” ve şimdide “Yüzyılın Planı” olarak Filistin halkına “dayattığı”
plan, Filistin-İsrail arasındaki çatışmayı çözmekten sorunun içinden
çıkılmaz bir hal almasına hizmet edeceğe benziyor. Bu plan adeta,
Trump-Netanyahu ikilisinin, yangına körükle gitmesi anlamına geliyor.
Oslo Anlaşması olarak tarihe geçen, uzun bir bölümü Osloda
yürütülen “gizli” müzakerelere dayanan Oslo Anlaşması, 13 Eylül 1993
yılında FKÖ lideri Yaser Arafat ve İsrail Başbakanı İzak Rabin ve ABD
Başkanı Bill Clinton katılımı ile Beyaz Saray’da düzenlenen bir törenle
imzalandı. Büyük umutlarla imzalanan Oslo Anlaşması, çatışmanın
tarafları olan Filistin ve İsrail’in karşılıklı olarak bir birlerini
“tanımayı” öngörüyordu. Esas olarak bir “çerçeve” anlaşma olarak
düzenlenen Oslo Anlaşması, tarafları “resmi” olarak ilk kez bir araya
getirmiş, taraflar arasındaki sorunların “nihai” olarak çözümü için bir
“yol haritası” olarak da tanımlanıyordu.
Ancak “işler” istendiği gibi yürümedi. İsrail uluslararası
hukuku ve BM kararlarını hiçe sayarak Kudüs’ün “statüsü” ve Batı
Şeria’ya yönelik “genişlemesini” sürdürdü. Filistin halkına yönelik
“şiddetini” artırdı. Filistin topraklarında uluslararası hukuka aykırı
bir biçimde yeni “Yahudi yerleşim alanları” kurmayı sürdürdü. Fiili
olarak Oslo Anlaşmasını “işleyemez” hale getirdi. Filistin halkının
yanıtı “İntifadalar” oldu.
Oslo Barış süreci hiçbir zaman işlemedi. Oslo Anlaşması
zaten “ölü” doğmuştu. Filistin halkı intifadalarla sesini ve
itirazlarını yükseltirken, İsrail Filistin halkının taleplerini hep
“şiddet” ile bastırdı. Şimdi Trump ve Netanyahu, Oslo Barış sürecinin
tabutuna son çiviyi de çakmış oldular.
Trump ve Netanyahu ikilisinin açıkladığı “Yüzyılın Planı”,
Filistin halkının hiçbir zaman “sindirmediği” Oslo Anlaşmasının da
tarihin tozlu raflarına kaldırılmasını sağladı. “Başarısız ve kadük”
kalan bir barış girişimi olarak kalmaya aday bu “Barış Planı’nın” da
sonu kaçınılmaz olarak aynı olacaktır. Filistin halkının bağımsızlık ve
özgürlük taleplerini karşılamaktan uzak olan bu plan, Ortadoğu
halklarına da barış ve istikrar getirmeyecektir.
Filistin liderlerinin bu anlaşmayı hemen ret etmeleri,
karşılaşacakları felaketin farkında olacak kadar deneyimli olduklarını
gösteriyor. Oslo Anlaşması ile Kudüs ve Batı Şeria’nın büyük bir
bölümünü “kaybettiler”. Filistin lideri Abbas, Trump-Netanyahu
ikilisinin açıkladığı bu planı “komplo” olarak değerlendi. Çünkü bu
anlaşmaya “evet” derlerse neleri kaybedeceklerini çok iyi biliyor.
ABD Başkanı Trump’ın “Yüzyılın Planı” olarak sunduğu
Ortadoğu Barış Planı, İsrail işgalinin “meşrulaştırma” girişiminden
öteye bir anlam taşımıyor. Filistin topraklarının “ilhakını”
resmileştirme girişimi olan bu diplomatik hamlenin başarı şansı son
derece zayıf. Ülkelerinde seçim sürecinde olan ve zor zamanlar yaşayan
Trump ve Netanyahu’nun sunduğu bu planın başarı şansı oldukça düşük
görünüyor. Kendi ülkelerinde başları “belada” olan her iki lider için bu
plan bir “çıkış” yolu göstermediği gibi, “belalarını” bölge halklarına
dayatmaları da sonuç vermeyecektir.
Yorumlar
Yorum Gönder